2023 yılı, Türkiye ve Rusya arasında diplomatik ilişkilerin tesisinin 105. yılını işaret ediyor. İki ülke, tarihsel olarak birbirleriyle pek çok açıdan etkileşimde bulunmuş ve çeşitli zorlukların üstesinden gelmiştir. Bu yazıda, Rusya-Türkiye ilişkilerinin tarihçesine, mevcut durumuna ve geleceğine dair kapsamlı bir bakış sunacağız. İki ülkenin, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda nasıl bir denge kurduğu ve bu ilişkinin tarihsel arka planı üzerinde duracağız.
Rusya ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kökleri, 18. yüzyıla kadar uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu dönemindekiler de dâhil olmak üzere, iki ülke arasında birçok savaş ve barış anlaşması yapılmıştır. 1920’lerde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, Rusya Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında yeni bir döneme geçildi. Özellikle 1925’te imzalanan Moskova Antlaşması, bu iki devlet arasında dostane ilişkilerin temellerini atmıştır. Savaş dönemlerinde ve sonrasında, belirli zorluklarla birlikte bu diplomatik bağlar süregeldi.
Soğuk Savaş dönemiyle birlikte, iki ülke arasındaki ilişkiler yeniden şekillendi. Türkiye, Batı Bloku’nun bir parçası olarak NATO’ya katıldı. Rusya ise, Sovyetler Birliği olarak sosyalist bir yönelim sergiledi. Ancak bu dönem, her iki ülke için de mevcut siyasi koşullar doğrultusunda ilişkilerini yönetme konusunda zor bir süreç olarak kayıtlara geçti. 1991 Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Türkiye-Rusya ilişkileri, yeni bir stratejik boyuta taşındı. İki ülke, birbirinin ekonomik ve siyasi çıkarlarına duyduğu saygıyla, yeniden yakınlaşmaya başladı.
Son yıllarda, Türkiye-Rusya ilişkileri, enerji ve savunma alanındaki iş birlikleri ile daha da güçlendi. Türkiye, Rusya’dan doğal gaz ithalatı yaparken, enerji projeleri de önemli bir iş birliği alanı haline geldi. Türk Akım Projesi, iki ülke arasındaki bu stratejik bağı pekiştiren önemli bir örnektir. Bu tür projeler, sadece ekonomik kazanç sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda iki ülkenin de uluslararası alanda daha etkin bir şekilde yer almasına olanak tanıyor.
Savunma sanayiinde ise, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması, stratejik ilişkilerin ne kadar geliştiğini gösteriyor. Ancak bu durum, Batılı müttefiklerle olan ilişkilerde gerginlik yaratmış durumda. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, aynı zamanda Türkiye’nin bağımsız bir dış politika yürütme arayışı içindeki çabalarının bir parçası olmasıdır.
Diplomatik ilişkiler açısından da karmaşık bir tablo söz konusu. Türkiye, hem Batı ile olan stratejik ortaklığına devam etmekte hem de Rusya ile olan iş birliğini derinleştirerek denge kurmaya çalışıyor. Bu durum, her iki ülkenin de bölgesel ve uluslararası konulardaki etkisini artırmayı hedeflediğinin bir göstergesidir. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikası, bu dengenin ne kadar hassas olduğunu ortaya koyuyor. Hem Rusya ile hem de diğer bölgesel aktörlerle ilişkilerini dengede tutmaya çaba sarf eden Türkiye, sık sık çeşitli diplomatik manevralar yapmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda, Rusya-Türkiye ilişkilerinin ne yönde gelişeceği belirsizliğini koruyor. Ancak iki ülke arasında sağlanan dengeli ilişkilerin, özellikle enerji ve güvenlik alanlarında daha fazla işbirliğine yol açacağı öngörülüyor. Bu bağlamda, her iki ülkenin de ulusal çıkarlarını koruma çabası ve diplomasi yoluyla sorunları çözme iradesi, ilişkilerin geleceği açısından önemli bir belirleyici olabilir.
Sonuç olarak, Rusya-Türkiye ilişkileri, dış politikada bir denge örneği sergileyerek, zorluklarla dolu bir geçmişten günümüze gelmiştir. 105 yıl boyunca süregelen bu ilişkilerin derinliği, karşılıklı bağımlılığın ve stratejik işbirliğinin önemini vurguluyor. Bu da gösteriyor ki, iki ülke, geçmişte olduğu gibi gelecekte de birçok alanda işbirliğine devam edecek ve bölgedeki dengeleri etkilemeye devam edecektir.