Hayat, bazıları için sıradan bir akış içinde ilerlerken, bazıları içinse ani değişimlerle dolu bir maceradır. Abdülkadir’in hikayesi, bu maceranın en çarpıcı örneklerinden biri. Kafasında taşıdığı bir bomba ile yaşamaya çalışan bir adam olarak, hem fiziksel hem de ruhsal acılarla başa çıkmak zorunda. Peki bu durum ona neler kazandırdı? Kontrol edilemeyen bir tehlikenin yüz yüze geldiği Abdülkadir’in hayatında neler olup bitiyor? İşte detaylar!
Abdülkadir, hayatının en karanlık döneminde geri döndü. Arap coğrafyasında yaşanan karışıklıklar, patlayıcı dolu bir başla yaşamaya mecbur bıraktı onu. Üzerine çökme tehlikesi altında olan bu adam, yaşamını normal bir şekilde sürdürebilmek için her geçen gün mücadele ediyor. Özellikle psikolojik etki de bomba kadar şiddetli; tehlike anında yaşanan adrenalin dalgalanmaları, her an patlayacak bir tehlike ile yüzleşmek zorunda kalmak, onu adeta sürekli bir alarm moduna sokuyor.
Bu bombanın ona yüklediği yüke geçmeden önce, Türkiye'de bomba hakkında kısaca bilgi vermek yararlı olacaktır. Patlayıcılar, üzerlerinde bazı kimyasallar bulunan maddelerdir ve bir çeşit enerji kaynağı olarak bilinir. Standart bir bomba, herhangi bir patlama mekanizmasıyla aktif hale geldiğinde, çevresindeki her şeyi yok edebilir. Abdülkadir’in kafasındaki bomba ise içinde bulunduğu sosyo-politik durum karşısında hem bir metafor hem de dolaysız bir tehdit. İçinde patlayıcı barındıran Abdülkadir, sürekli bir korku içinde yaşıyor ve bu, onun için hayatı zindana çeviriyor.
Abdülkadir, yaşadığı sorunları anlatırken, bazen karamsar bir dille, bazen de umut dolu sözlerle karşımıza çıkıyor. “Hayatım sürekli bir muamma” diyor. Kapalı alanlarda duyduğu korku, sosyal çevresinde duyduğu yalnızlık; hepsi bu patlayıcı dolu başın getirdiği ağırlıkla ilgili. Ama buna rağmen, Abdülkadir başına gelen bu talihsiz durumu aşmanın yollarını bulmuş. Her gün düzenli olarak meditasyon yapıyor, spor salonunda ter atıyor ve arkadaşlarıyla bir araya gelerek sosyal hayatını canlandırmaya çalışıyor.
Hayatına bir sınır koymadığını, her anın kıymetini bildiğini gibi söylemesi de oldukça etkileyici. “Belki bir gün patlarım” diyor ama bu durumun ona getirdiği kaygıyla yaşamaktan vazgeçmiyor. İnandığı değerlerde kalıp, hayatı dolu dolu yaşamak için mücadele ediyor. Kafasında taşıdığı patlayıcı, aslında onun hayatı için bir alerji gibi. Şimdi, onu bu hastalıktan kurtaracak olan iradesi. Hayatını değiştirecek olan an, belki de çok yakında gelecek.
Abdülkadir’in hikayesi, yalnızca bireysel mücadele ile alakalı değil, aynı zamanda toplumda var olan gerçek sorunları da gözler önüne seriyor. Coğrafyamızda yaşanan olaylar, insanların hayatlarını nasıl etkiliyor? Patlayıcılar, yalnızca bir tehdit değil, yaşamı tehdit eden bir unsur; bu durum Abdülkadir gibi bireylerin her gününü(!) etkiliyor. Kendi hikayesini anlatırken, diğerlerinin hayatını kurtarma mücadelesi içerisinde olduğunu görmek yürek parçalayıcı. Kafasında patlayıcı taşırken, aslında kendi hikayesini bulma çabası içinde.
Sonuç olarak, Abdülkadir’in hikayesi, zorlukların üstesinden gelme azmiyle dolu. Her an potansiyel bir tehlikeyle yaşamaya devam ederken bile, umudunu kaybetmiyor. Bu durum belki de birinci elden tecrübe edemeyeceğimiz bir gerçeklik, ama ona olan merakımızı artırıyor. Mücadeleci ruhuyla, hayatına anlam katmaya devam eden Abdülkadir, kendi hikayesinin kahramanı olmayı başarmış durumda. Gerçek bir dayanışma ve irade sembolü olarak, belki de cevabı aradığımız tüm soruların yanıtını taşıyor. Önemli olan yolculuğu tamamlayabilmek ve hayatın sunduğu küçük mutlulukların tadını çıkarabilmek.